Limited Şirket Ortağının Şirketin Vergi Borçlarından Kaynaklanan Sorumluluğu
16 Mayıs 2023 | YazıDemir Hukuk Bürosu | Av. Mustafa ZAFER
Şirketlerin elde ettiği gelirler üzerinden alınan vergiler, hazine bakımından önemli bir gelir kaynağıdır. Hazinenin bu önemli gelirini korumak adına, şirket pay sahipleri ve yöneticileri şirket tüzel kişiliğine ait borçlardan sorumlu tutulmaktadır. Sermaye şirketlerinde kural olarak pay sahiplerinin alacaklılara karşı şahsi sorumluluğu bulunmuyorsa da paylı komandit şirketlerde komandite ortağın şahsi sorumluluğu ve limited şirket ortaklarının vergi borçlarından sorumluluğu bu kuralın istisnasıdır.
Limited şirket ortaklarının şirketin vergi borçlarından dolayı doğrudan sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumluluk, sermaye şirketlerinde ortakların sadece şirkete karşı ve sermaye borcu ile sınırlı olarak sorumlu oldukları kuralının istisnasıdır. Limited şirket ortaklarının sorumluluğunda sermaye borcunun ödenmiş olup olmamasına bakılmamakla birlikte, şahıs şirketlerinden farklı olarak limited şirketlerde ortakların sorumluluğu sermaye payları oranı ile sınırlandırılmıştır. Limited şirket ortaklarının sorumluluğuna başvurabilmek için iki şartın gerçekleşmesi gereklidir. Öncelikle, söz konusu vergi alacağının şirketten tahsil edilememiş veya edilemeyeceğinin anlaşılmış olması gereklidir. Bunun yanında, şirketin vergi alacağının ortaktan tahsili için, ortağa 6183 sayılı Kanun’un 55’inci maddesine uygun bir ödeme emrinin tebliği gereklidir. Bu durumda ortağa tekrar ihbarname gönderilmesi gerekli değildir[1]. Ancak, ortağa ödeme emri gönderilebilmesi için şirketin vergi alacağının kesinleşmiş olması ve şirkete ödeme emri tebliğ edilmesi zorunludur.
Burada ödenmeyen borcun ortaktan tahsil edilebilmesi için öncelikle kanuni temsilciye başvurulmasının gerekip gerekmediği hususu tartışmalıdır. Ortak ve kanuni temsilcinin aynı kişi olması halinde böyle bir sıra sorunu oluşmayacağı açıktır. Ancak ortak ile kanuni temsilcinin farklı kişiler olması halinde öncelikle kanuni temsilciye başvurulması konusunda görüş ayrılıkları vardır. Danıştay’ın da bu hususta farklı kararları bulunmaktadır. Bu konuda son olarak Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 11.12.2018 tarihli, 2013/1 E. ve 2018/1 K. sayılı ilamında; limited şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilmeyen veya edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun takip ve tahsiline ilişkin olarak VUK ve 6183 sayılı Kanun’da kanuni temsilci ile ortak arasında bir öncelik sıralaması bulunmadığından, limited şirketin vergi borcunun tahsilinde ortağın takibine başlanılabilmesi için kanuni temsilcinin takibinin gerekli olmadığına karar verilmiştir.
Söz konusu kararın doğal bir sonucu olarak, şirketin vergi borcunun tahsili için vergi borcunun doğmasından veya ödenmemesinden sorumlu kanuni temsilcinin sorumluluğuna gidilmeden, yönetim yetkisi bulunmayan, payını seneler önce devretmiş bulunan ortağın sorumluluğuna gidilmesi mümkün bulunmaktadır. Dolayısıyla alacaklı vergi idaresi, kanuni temsilci yahut şirket ortağından hangisinden alacağın tahsili kabiliyeti yüksekse vergi borcunun tahsili için doğrudan ona başvurabilecektir. Ancak kanuni temsilciler vergi alacağının tamamından sorumlu iken ortaklar yalnızca sermaye payları oranıyla sorumlu bulunmaktadır.
Tek ortaklı limited şirketler bakımından ise, şirket yönetiminin tamamen üçüncü kişilere bırakılması yasak olduğundan, tek ortağın kanuni temsilci olması mecburidir. Dolayısıyla şirketin tek ortağı kanuni temsilcilik sıfatı ile şirkete ait borcun tamamından sorumlu olacaktır. Bir başka ifade ile tek ortaklı limited şirketlerde şirketin tek ortağı sermaye payının tamamına sahip olacağından 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre de vergi borcunun tamamından da sorumlu olacaktır. Dolayısıyla tek ortaklı limited şirketlerde şirketin kamu borçlarından kaynaklanan sorumlulukta 6183 sayılı Kanun’un 35 ve mük.35’inci maddelerinde düzenlenen sorumluluk kapsamı aynı olacaktır.
Anonim şirkette ise, şirket pay sahibi şirketin özel hukuktan kaynaklanan borçlarından sorumlu olmadığı gibi, kamu borçlarından da sorumlu değildir. Anonim şirket pay sahibinin borcu, şirkete taahhüt ettiği sermaye tutarını ödemekle sınırlıdır. Anonim şirket pay sahibi yalnızca sermaye payını yerine getirmekle sorumluysa da bu sorumluluk alacaklı kamu idaresine karşı değil; doğrudan şirkete karşı bir sorumluluktur. Pay sahibi şirkete karşı taahhüt ettiği sermaye borcunu yerine getirmediğinde, alacaklı kamu idaresi 6183 sayılı Kanun’un 79’uncu maddesi gereği söz konusu sermaye borcunu talep edebilir. Görüldüğü üzere anonim şirket pay sahibinin şirketin vergi borcundan dolayı alacaklı vergi idaresine karşı doğrudan bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Şirketin kamu borçlarından; bu borçların ödenmesi gereken tedbirleri almakla yükümlü bulunan kanuni temsilciler, yani temsil ve imza yetkisini haiz yönetim kurulu üyeleri ile temsil ve imza yetkisini haiz müdürler, VUK’un 10 ve 6183 Sayılı Kanun’un mük.35’inci maddeleri uyarınca sorumludurlar. Burada önemli olan husus kişinin yönetim kurulu üyesi olup olmadığı değil, temsil ve imza yetkisinin bulunup bulunmadığıdır. Temsil ve imza yetkisi bulunmayan yönetim kurulu üyeleri kamu borçlarından sorumlu değildir. Tek pay sahipli anonim şirketteki pay sahibinin kamu alacakları karşısındaki durumu ise pay sahibinin konumuna göre değişecektir. Tek pay sahibinin aynı zamanda tek kişi yönetim kurulu olması halinde, pay sahibi bir de kanuni temsilci sıfatını alacak ve VUK’un 10, 333 ve 6183 sayılı Kanun’un mük. 35’inci maddesi uyarınca kamu borçlarının tamamından ikinci derecede ve sınırsız sorumluluğu söz konusu olacaktır. Ancak burada da şirkete ait malvarlığı ile pay sahibine ait malvarlığının bağımsızlığı ilkesi gereğince pay sahibinin sorumluluğunun ikinci derece olması kuralı yine geçerli olacaktır. Tek pay sahipli anonim şirketin yönetim kurulunun üçüncü kişilerden müteşekkil olması halinde ise şirketin kanuni temsilcisi olmayan ve sermaye taahhüdünü yerine getirmiş tek pay sahibinin sorumluluğuna başvurulamaz.
Bununla beraber kamu borcunu ödeyen ortağın rücu hakkı açısından 6183 sayılı AATUHK’de bir düzenleme yapılmamıştır. Şirket pay sahibi, ödediği borcun tamamı için şirkete başvurabilecektir. Ortakların sorumluluğu sermaye payı oranında olduğu için, şayet ortak bu orandan fazla ödeme yapmışsa, ödemiş olduğu bu fazla kısım için ancak diğer ortaklara rücu edebilecektir. Öğretide pay devri durumunda devreden ortağın aradaki devir sözleşmesinin koşullarına bağlı olarak devralan ortağa karşı rücu davası açabileceği ifade edilmektedir[2]. Buna ek olarak, payı devreden ile devralan arasında kamu borcundan doğan sorumluluğa ilişkin bir sözleşme yapılmamış olabilir. Bu durumda, payı devredenin veya devralanın birbirine rücu imkânı, müteselsil borçluluk esaslarına göre çözülecektir. Zira payı devreden ve devralan kişiler devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur (AATUHK m. 35/2). Müteselsil sorumlulukta aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar (TBK m. 167/1). Yani payı devreden ve devralan birbirlerine karşı eşit paylarla sorumlu bulunmaktadır. Kamu borcunu ödeyen, kendi payından fazlasını ödemedikçe diğerine rücu edemez. Ayrıca kamu borcunu ödeyip rücu etmek isteyen ortak, kamu borcunun takip koşulları oluşup oluşmadığını incelemekle yükümlüdür. Buna göre ortağın ödediği borç, kamu alacağı niteliğinde olmalıdır. Aksi takdirde, kamu borcu
[1] Danıştay 7. D. 06.05.2014 T, 753/2426
[2] Yargıtay 11. H.D. 11.06.2013 T, 2011/9722 E. 2013/12168 K. “… Davalı, asıl vergi ve cezanın borçlusu dava dışı şirketin ortaklığının büyük bir kısmını davacıya, geriye kalan kısmını ise dava dışı kişiye devir etmiştir. Ancak, devir sözleşmesinde açıkça devir tarihine kadar AATUHK’nın 35. maddesi uyarınca doğabilecek olası bir sorumluluk saklı tutulmamış, davalı, ortaklığını tüm hak ve borçlarıyla birlikte davacı ve dava dışı kişiye devir etmiştir. Başka bir anlatımla, devir sözleşmesinde, davalı devir tarihine kadar doğabilecek gerek kamu gerekse özel borçlardan dolayı bir sorumluluk üstlenmemiştir. Bu durum karşısında, davalının ortaklığın tüm hak ve borçlarıyla davacı ve dava dışı kişiye devir ettiği, her ne kadar ortaklığını devir ettiği limited şirketin idareye karşı borcundan dolayı idareye karşı sorumluluğu devam etmekteyse de devir sözleşmesi akdettiği davacıya karşı herhangi bir nedenle şirket adına doğmuş borçtan dolayı sorumluluk üstlenmediği, davacının, davacıya rucu hakkı bulunmadığı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir. …”